Melek anneleri, babaları ve kardeşleri grubuna hoşgeldiniz...

Melek Anneleri, Babaları ve Kardeşleri Grubu, cocuklarini melek olanların grubudur. Bu grupta biraraya gelen benzer deneyimleri yasayanlar icin, bu donem surecinde birbirimize en fazla ihtiyac duydugumuz seyleri, yani sevgiyi, destegi ve anlayisi vermek icin birlesiyoruz.Burada cesitli yazilari ve onerileri paylasacagiz.Ayrica hedefimiz ilk kez, bu konuda sosyal paylasim grubu olusturarak, benzer deneyimleri yasayan kisileri iletisim, destek ve sifa amaciyla biraraya getirmek.Yalniz olmadigimizi bilmek, duygu, dusunce ve hislerimizi birbirimizle acikca paylasarak, (kisa ya da uzun suren) yas surecimiz boyunca birbirimizle kolayca iletisime gecmek ve yukumuzu biraz olsun hafifletmek grubun kurulmasindaki ilk hedefimizdir.
Filiz Baştüzel (Bir melek annesi)
facebook adresimiz: http://www.facebook.com/?sk=2361831622#!/group.php?gid=129469070402684

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Yas Süreci ve İlişkiler...


Yas Süreci Evliliğinizi Etkilediğinde Neler Yapılabilir?
İstatistikler, çocuğu ya da bebeği melek olan çiftlerin %50 ila %90’nının ilk yıl içinde boşandıklarını gösteriyor. Peki bu durumda ne yapmak gerekir? İstatistiklerin bilincinde olup, aşağıdaki konularda hassas davranıldığı takdirde, ayrılmak yerine eşlerin birbirine daha da bağlanmaları ve bu süreçte birbirlerine destek olmaları sağlanabilir: 1. Karşınızdaki kişinin her zamankinden daha fazla desteğe ihtiyacı olduğunu bilmek. Yasın uzun süren bir süreç olduğunun ve karşımızdakinin de yaralanmaya açık olduğunun farkında olmak. 2. Yaşanılanlar ve bu deneyim için, eşlerin birbirini suçlamaktan kaçınmak. 3. Benzer yanlarımız olsa da her insanın yas sürecini farklı yaşadığını bilmek. Üstelik kadın ve erkeklerin birbirlerinden çok daha farklı yaşadıklarının bilincinde olmak. Bu da kişiye, cinsiyete göre yas evrelerinin sürelerinin farklı olduğu, acıyı ifade etmenin herkes için farklı bir yöntemi bulunduğu, benzer şeylere herkesin farklı reaksiyon verdiğinin bilmek. 4. Bir başka dikkat edilmesi gereken şey eşlerin birbirlerinden uzun süre ayrı kalmamalarıdır. Kişiler yas sürecinde sıklıkla içlerine dönüp yalnız kalıp yaşamak isterler, buna saygı duyulmalıdır. Ama uzun süre eşlerin birbirinden ayrı kalmaları da ilişkiyi daha fazla zedeleyebilmektedir. Bir diğeri için belli bir mesafe bırakacak şekilde ölçülü ayrı kalmaya, ama birlikte yasın yaşanması içinde yine ölçülü beraber olmaya dikkat etmek gerekir. 5. Yas sürecinin kişini düşüncelerini, duygularını ve fiziksel yapısını yani vücudunu etkilediğini bilmek. Karşımızdaki kişininde aynı durumda olduğunu bilerek, söz ve davranışlara azami derecede dikkat etmek. 6. Bazı durumlarda kişiler yaşadıkları kayıp yüzünden duydukları öfkeyi, günlük hayatlarında, nereden kaynaklandığının farkında olmadan birbirlerine yansıtıtığını bilmek ve bundan kaçınmak. Böyle durumda, aile terapisti, psikolog ya da sosyal paylaşım gruplarından destek alınabilir. 7. Özellikle erkeklerin duygularını konuşarak açıkça paylaşamadıkları, toplumumuzda kolayca ağlayamadıkları ve eşini nasıl teselli edeceğini bilemediğinden daha fazla stres altında olduklarını bilmek. Bunun yanında kadınların yas sürecinin erkeklerden daha uzun sürdüğünün de farkında olmak gereklidir. 8. Yas sürecinde eşlerin birbirleriyle iletişim kanallarını kapatmamalarının öneminin farkında olmak gerekir. Eşlerin yaşadıkları bu olayla ilgili kimseye anlatmadıkları hisleri ve duyguları hakkında birbirleriyle konuşmaları, aralarındaki bağın kuvvetlenmesinde faydalı olacaktır. Ayrıca kaybedileni güzel şeyleri ve anıları paylaşarak konuşarak anmak da, kişilerin öfke ve uzüntülerinin hafiflemesine yardımcı olmaktadır.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Yas Süreci Evliliğinizi Nasıl Etkiler?



Büyük ve sarsıcı bir kayıp yaşadıktan sonra kişiler ya birbirlerine daha çok bağlanırlar ya da tamamen uzaklaşırlar. Dünya genelindeki gözlemler kişilerin çoğunlukla birbirlerinden daha da uzaklaştıklarını gösteriyor.
İstatistikler, çocuğu ya da bebeği melek olan çiftlerin %50 ila %90’nının ilk yıl içinde boşandıklarını gösteriyor. Ergen ya da daha ileri yaşta çocukları melek olanlar ise yas sürecinde diğerlerine göre daha az oranla boşanıyorlar. Aileler hasıraltı edilmiş bir çok konunun yas sürecinde su yüzüne çıktığını fark ediyorlar. Bu da birlikteliklere, ya uzunca süren, eşine yabancılaşma dönemi, ya da ani bir boşanma olarak yansıyor.

17 Ağustos 2010 Salı

Bir çocuk melek olduğunda aileye ne denebilir?


Bir çocuk melek olduğunda, bu durum karşısında aşağıdaki sözü söylemek uygun olabilir:

"Hayatta bazı anlar vardır ki, bu duruma söylenecek kelime bulunamaz." ~ David Shelter "Here's a quote to us that really seems to say it all when a child has died: For some moments in life there are no words" ~ David Selter

Araştırma sonuçları- Yası Yaşayamamak Problemlere Sebep Oluyor.



Araştırma Sonuçları - Yası Yaşayamamak Ne Gibi Problemlere Sebep Oluyor?
İfade edilememiş duygular karamsarlık, kapris, asabiyet, hırçınlık, alınganlık, acelecilik, uykusuzluk, huzursuzluk, tedirginlik, kişisel ilişkilerde sorunlar, fiziksel problemler, kazalara meyillilik, yaşamdan tatminsizlik olarak hayatın başka al...anlarında karşımıza çıkıyorlar.
Her türlü kayıp üzücüdür, ama bir süre bu kaybın yasını yaşamak ve duyguların paylaşımı, kaybın getirdiği yıkıcı etkilerini atlatmaya yardımcı olur. Duygu ve düşüncelerin paylaşımı çeşitli şekillerde olabilir; sözel paylaşım, yazarak paylaşım, resim yaparak kendinizi ifade veya başka art terapileri vs... Bastırılmış, üzeri kapatılmış ve paylaşılamamış hiçbir yakıcı duygu kendiliğinden buharlaşıp, ortadan kaybolmuyor. Bu duygu, düşünce ve hisler sağlıklı bir şekilde yaşanıp sağaltılmazlarsa mutlaka hayatın başka bir alanında sorun olarak önümüze geliyorlar.
Yapılan istatistiklere göre ifade edilememiş üzüntü ve yas, karamsarlık, kapris, asabiyet, hırçınlık, alınganlık, acelecilik, uykusuzluk, huzursuzluk, tedirginlik, kişisel ilişkilerde sorunlar, fiziksel problemler, kazalara meyillilik, yaşamdan tatminsizlik gibi duygular olarak mutlaka bir gün karşımıza çıkıyor

Melek Babaları


Melek Babaları-- Erkekler Kaybı Farklı mı Yaşarlar?

Her ne kadar her insan bu durum karşısında birbirinden çok farklı tepkiler gösterse de, bazen erkekler ve kadınlar kayıp karşısında çok faklı davranabilirler.
Erkekler genelde duyguları hakkında konuşmaktan hoşlanmazlar. Kimseye duygularını belli etmemek ve özellikle de kimseden yardım istemek için yorucu bir çaba harcarlar. Kadınlar ise çocukları hakkında konuşmak, neler olduğunu anlatmak. Kadınlar nasıl hissettiğinin bilinmesini ister ve bu durum hakkında yakınlarıyla konuşurlar.

30 Temmuz 2010 Cuma

ilk şok

İLK ŞOK ( http://www.derki.com/sayi34/41-ilk-sok.html )

Yazan :Filiz Baştüzel


Ölüm neden korkutucu? Gittiğimiz yeri bilmediğimizden mi? Dinlerden öğrendiğimiz dizi dizi korkutma senaryolarından mı? Yoksa toprağın altına gireceğiz böcekler bizi yiyecek korkutmalarından mı? Ya da bu dünyayı öyle seviyoruzdur ki (!) bir daha onu göremeyeceğimiz korkusundan mı? Ya da öldüğümüzde artık yakınlarımız bir daha göremeyeceğiz korkusundan mı? Veya karşılaşacağımız bilinmeyenin korkusundan mı?Öyle ya da böyle hepimizin bildiği gibi, dünya da insanları birçok şeye motive eden hep bu ölüm korkusu olmuştur.Peki, şimdi başka bir şey düşünelim bakalım, yakınlarınızı kaybetme korkusu nasıl geliyor size? O ölüm korkusundan daha mı baskın, daha mı fazla esir ediyor sizi yoksa içinizde?Hiç size şimdiye kadar öğretilenlerin ötesinde, çevrenizde yaşananlara uymayan, bana olmaz dediğiniz ve ona rağmen bir anda sizinde başınıza geliveren bir şey oldu mu? Sadece sizin yaşadığınız trajik bir olay karşısında, “ya bu durum karşısında ne yapmam gerekir, bununla nasıl başa çıkarım?” diye hiç kendinize sordunuz mu?Peki, hiç uzatmadan soracağım, sizin hiç oğlunuz öldü mü? Evet benim oğlum öldü… Vefat etti bana çooook süslü geliyor. Diğer tarafa geçmeyi seçti ve öldü?Bu bilgiyi başkasıyla paylaştığınızda ya suratınıza vah vah diye acıyarak bakar, ya özür dileyerek konuyu kapatır, ya da çoğunluğun yaptığı gibi peş peşe şu soruları sorup: Nasıl? Niçin? Neden? Sorularına verdiğiniz her cevaba da “Keşke… yapsaydın.” “Keşke… yapmasaydın” diye anlamsız akıl fikir verme cümleleri kurarlar...Ne “keşke” si? Bunlar hep “Bana olmaz, benim başıma gelmez, ben çok iyiyim, ya da önlem aldım ben bak, o nedenle benim başıma gelmiyor böyle şeyler.” egosundan ya da korkusundan kaynaklanır genelde.“Olanla ölene çare yok” diye bir atasözü vardır çok severim… Bir de hızını alamayıp, şaşkınlık ve korkuyla zihni patinaj yapanların ağzından şu kelimeler savrulur. “Aaa halinden tavrından hiç belli olmuyor ama?”(!), “Sen hiç değişmemişsin, bozulmamışsın?”(!) O ne saçma bir dil kaymasıdır anlam veremezsin. Cevap vermeye söyleyecek laf bulamazsın. Nasıl giyinir, nasıl davranır, ne yer, ne içer ki insan bir evlat kaybedince ki, sen taaa karşıdan anlayasın, gönlünün nasıl yanmış olduğunu karşıdan sezesin… Mümkün mü bu acaba? Hiç kimse sormaz ne hissettin o haberi aldığın anda, nasıl atlattın, onu nasıl hatırlıyorsun, hayata bakışın nasıl oldu, ne öğrendin bu olayları yaşadıktan sonra diye…Gerçekle yüzleşme anı…Önce duymak istersin, tüm kalbinle” Yaşıyor, yok bir şey demelerini.” Meraklı ve umut dolu bakışlarınla tararsın karşında geçmiş sessizce duran her yüzü her sureti. Yaşıyor değil mi? Ölmemiştir değil mi? Kıpır kıpırdı daha 15 saat önce hopluyor, zıplıyor, yerlerde taklalar atıyordur herkesi güldürmek için. Neşesi kahkahası her yerde konuşuyordu, daha 6 ay önce ilk doğum gününü kutlamıştık, hem de iki kez, sevenleriyle. İçinden yakarırsın Tanrıya, ne olur yok bir şey desinler, ne olur Allah’ım ölmemiş olsun diye… Bu bir kabus olsa gerek diye geçirirsin içinde, bak şimdi uyanacaksın işte… Bir yandan sen bunları yaparken, çevrendekiler gözlerini bir yere dikmiş, kilitlenmiş dua ettiğini görürler ve bir şey yapamazlar, söyleyemezler, kıyamazlar hayallerine… Neden sonra bakarsın, boşa çabalıyorsun zaten onlar demeden anlarsın, alırsın birden havadaki ölümün ağır tadını…Sonra biri bu görevi üstlenir ve söyler sana gerçeği, olanı biteni…Donarsın…Söyle bir olduğun yerde yalpalarsın, anlamsızca sağa sola devinirsin, kalırsın öylece. Ağzından kimsenin duyamayacağı kısıklıkta birkaç söz dökülür, sen bile duyamazsın.Yaşadığın tüm bu duygu fırtınasının bir Kabusun kalıntıları olması için dua edersin, kendini rüyadaymış gibi hissetmemeye çabalarsın, hissizleştirirsin vücudunu, dilini, zihnini, uyanmaya çabalarsın, ama nafile…Sanki gök kararmıştır, sanki bahar havası, bir anda sonbaharın iç ürperten karanlık serinliğine bürünmüştür. Kuş cıvıltıları bile sana kuş çığlıkları, uğursuz kuş bağrışları gibi gelir, kulakların çınlar, için tırmalanır, yer ayağının altında sarsılır. Birden anlarsın, yapılabilecek hiçbir şey kalmamıştır, O gitmiştir.Bir çığlık çıkar ağzından sonu gelmeyen. Sesin kendi içine kıvrılır, bir yerlerde düğümlenir. Sonunu getiremezsin ne çığlığın, ne içinden fışkıran haykırışın, ne yalvarışın, ne de isyanın… Her şey susar…Her şey susar…Kimse sormadı, hiçbir kitapta bulamadım, hiçbir haberde okuyamazsın… Bir anne çocuğunu kaybettiğinde ne hisseder, onu toprağa verirken hücreleri nasılda titrer onunla gitmek için, nasıl da aldığı her nefes için suçluluk duyması gerektiğini yakınları her fırsatta hatırlatırlar bilmezsin… Kimse de bilmez, anlayamaz senden başka ne hissettiğini çevremde, kimse sormaz kimseye oğlunu kaybedince sen neler hissettin diye. Bunlar paylaşsaydın azalırdı derler? Azalır mıydı bilmezsin, azalır mıydı, yoksa deli diye kliniğe mi kapatırlardı seni hiç bilmezsin…Her şey susar…İlk şok ve titreme, elin ayağın içinin tüm hücrelerinin titremesi…Kocaman bir sessizlik…İçinde ve dışında kocaman ve çığ gibi büyüyen bir sessizlik… Hatta belki de fazla huzurlu bir dinginlik…Her milimetrekarenin, ürpermesi, çekilmesi, büzüşmesi içe doğru her hücrenin…Göğsünün tam ortasında kör bıçakla açılan kocaman bir delik ve içinden geçen soğuk hava tünelinin kalbini dondurması… O soğuk boşluğun sana kalbinde yeri doldurulamaz kaybını, içindeki boşluğun heybetini, sürekli içini ürperterek hatırlatması.Akıl tutulması, zihin tutulması, dil tutulması, hissedilen, yaşanan ilk şokla beraber…Sonrasında iç sesinle konuşmaya başlarsın. Neden oldu? Düşünür düşünür bulamazsın… Sana hep kötü şey yaparsan, kötü şeyler yaşarsın diye öğretilmiştir. Sen kötü bir şey yaşıyorsundur sonsuz acı çekiyorsundur. Ne yaptım ben neden oldu böyle bir şey diye kendini suçlamaya başlarsın. Ne yaptım ki bu neyin cezası diye muhasebeye eski kayıtlara bakmaya başlarsın…Hiçbir şey bulmazsın. Birden anlarsın ki o senin yaptığın bir şeyin cezası değildir. O kimsenin yaptığı bir şeyin cezası değildir. O kimsenin yaptığı bir şey de değildir.Sadece olmuştur…O ölümü seçmiştir ve gitmiştir.Sizin hiç oğlunuz öldü mü? Benim bir kere öldü, dünyam lâl oldu, zihnim lal oldu, dilim lal oldu. Oğlumun son nefesini verdiği gün, ben de kapılarımı mühürledim. Bebekken ben yıkardım onu, öldü; yıkadılar, aldılar, götürdüler. Onu yıkadıkları gün beni yıktılar. Onu gömdükleri gün yüreğimi paraladılar… Siz hiç ciğerinizin yandığını hissettiniz mi? Sizin hiç nefes almaya utandığınız anlar oldu mu? Benim oldu. Ve benim oğlum öldü. (Kasım 2009-Cemal Süreyya’nın bir şiirinden esinlenerek)
Yazan: Filiz Baştüzel

Melek anneleri, babaları ve kardeşleri facebook paylaşım grubu: http://www.facebook.com/?tid=1527806964501&sk=messages#!/group.php?gid=129469070402684